Sinema ve tiyatro sanatçılarını yitirdiğimizde istemeye istemeye yazdığımız haberlerin başlığı "Huzur İçinde" oluyor. Söylemek istediğimiz "Huzur içinde yatsın" demek değil.
Bu boktan dünyada, bizlere güzel anlar yaşatmak isteyen, aklımızdan bile geçmeyen şeyleri düşündürtmek için çaba harcayan, maddi zorluklarla savaşan, sağlığından olan, yaratma sancılarıyla hayatını geçiren insanların artık sonsuz huzura kavuştuğunu düşünerek teselli buluyoruz kendimizce...
Bu başlığı en son atmak istediğimiz insanlardan biriydi Gazanfer Özcan. Derdimiz onun gibi davranmayanları ya da oynamayanları eleştirmek değil. Ama farklı bir çağın, farklı bir üslubun adamıydı.
Hiç hiddetlenip bağırdığını görmedik, masaya yumruğunu indirdiğini ya da bir kavga sahnesinde karşısındakini sözleriyle ezdiğini izlemedik. Farklı bir oyunculuktu onun ki, zaman zaman bizim bile anlamakta zorlandığımız farklı bir insanlıktı...
Şaşırmasıyla ve sinirlendiği anlarda kekelemesi ve dili tutulmasıyla hatırlayacağız hep onu. Oturduğu yerden dünyada ne olup bittiğini anlamaya çalışan, gençlerin ve zamanımızın gariplikleri karşısında hayretlere düşen, sorular soran, haksızlıklara esprilerle karşı çıkan rolleriyle...
Öldükten sonra öğreniyoruz ki, artık devlet diye nitelendirmekten bile utandığımız yapı son 3 yılını cehenneme çevirmiş büyük ustanın. Televizyon dizilerinde oynadığı için "Çok para kazanıyordur" diye haramzadelerle karıştırmış Gazanfer Özcan'ı... Televizyondan kazandığını kurduğu tiyatroyla yıllardır gençlere aktarmaya çalışan ustanın üç kuruşuna tenezzül etmiş, vergi cezaları kesmiş...
Ve o yine hiddetlenmemiş, içine atmış, dili tutulmuş yine haksızlıklar ve gariplikler karşısında, hastalanmış ve hayatını kaybetmiş...
Kızacak, söylenecek, beddua edilecek çok şey var belki ama bu Gazanfer Özcan'a veda yazısı... Onun bize öğretmeye çalıştığı asil ve kibar tavırla bitirelim yazımızı...
Bağırmadan, usulca, sitemle söylenmiş bir "Hadi canım sen de!" ile...
0 Yorumlar